Yolculuğun Ötesinde Hikayeler 5 'Rüya'nın Kitapevi'
- msakarcan
- 25 Ağu
- 5 dakikada okunur

Dört duvarının, konuları birbirinden farklı yüzlerce kitabın dizildiği renkli raflarla bezendiği toplam on beş metrekarelik kitapevinde, eskiciden aldığı, kumaşını özenle seçtiği bordo, sarı, mavi renklerle desenlenmiş antika berjer koltuğunda oturuyordu. Yapması gereken birçok iş vardı.
Son altı ay çok zor geçmişti onun için. Geçen zamanın ve olayların vermiş odluğu yorgunluk, bıkkınlığı kemiklerinin her hücresinde hissediyordu. Artık hali kalmamıştı… Derin bir nefes aldı. Yedi sene önce kitapevini ilk açtığında kendine bir söz vermişti. Burası her zaman güzel kokacaktı. Her gün için bir tütsü kokusu belirlemişti. Bugün çarşambaydı ve ‘tarçın’ günüydü. Nefesini bıraktığında tarçın konusunu hissetmedi. Çünkü bu sabah tütsü yakmamıştı. Bu dükkanla olan bağını kopartması gerektiğini bildiğinden artık tütsü yakmamaya karar vermişti. Kendince bulduğu ilk adımdı bu.
Üniversite yıllarından beri hayaliydi bir kitapevi açmak. O nedenle öğrencilik yıllarında yarı zamanlı da olsa hep kitap evlerinde çalıştı. Özellikle İstanbul’un farklı semtlerinde kendine özgü dokusu olan kitapevlerinde çalışmayı hayal etmişti. Gerçekleştirmişti de…
Memur bir ailenin çocuğu olduğundan bu hayalini gerçekleştirmek için çalışmak durumundaydı. İşletme okumuştu, on beş yıl özel sektörde çeşitli kuruluşlarda finans bölümünde çalıştı. Para biriktirdi. Nerede olacağını bilmiyordu ama kitapevini açacaktı. Bunu biliyordu.
On iki önce çalıştığı şirketin bir teklifi ile Güney Afrika’daki bir yatırımın finansal yönetimini üstlenmek üzere Güney Afrika’ya gitmişti. Beş yıl çok zor şartlarda çalışarak para biriktirmişti. Proje tamamlanınca, istifa ederek ismi gibi rüyasını gerçekleştirmek üzere ilerlemeye karar vermişti. Ne güzel bir dönemdi. Her şey çok kolay olmuştu.
Dayısının sahibi olduğu bu küçük dükkândan kiracı çıkıyordu, Rüya’da dayısına burayı kendisine kiralaması için teklifte bulunmuştu. En azından emlakçı derdi olmadan, dayısının önerdiği şartlarda tutmuştu dükkânı. İçini de gönlüne göre döşemişti.
Geçen yedi sene burası onun hayatı olmuştu. Esnaf komşuları, kitap almasalar da Rüya’nın ikram ettiği ev yapımı kurabiyeleri tadarak, kapı önünde iki kahve içmek isteyen müdavim müşterileri, kitap okumayı teşvik etmek için sosyal yardım kuruluşları ile temasa geçerek küçücük kitap evinde ağırladığı öğrencileri. 15 metrekarelik dükkân bir köşk büyüklüğündeydi onun için. Çok para kazanmıyordu ama geçiniyordu. Dükkanının bereketine inanıyordu. Bir de tütsülerin kokularının bereket getirdiğinde inanıyordu.
Altı ay önce dayısı vefat etmişti, çocuğu olmadığı için, sahip olduğu tek varlık olan bu dükkân üç yeğeni arasında paylaşılacaktı. Kuzenlerine haklarını vererek dükkânı satın almak istedi. Ancak talep ettikleri bedeli ödeyecek maddi gücü yaratamadı. İki ay önce kuzenleri yeterince beklediklerini ve dükkânı satışa çıkaracaklarını söyleyerek emlakçıyla anlaştılar. Rüya’ya da söyleyecek pek laf kalmadı.
İçinden tek duası buranın ruhunu anlayacak birinin satın almasıydı. Gelen giden çok oldu, çoğu insan kafe yaparız niyetiyle gelmişlerdi. Herhalde küçük buldular ki çoğu bir daha hiç görünmedi.
Bunları düşünürken kemiklerinden gelen sızıları hissederek koltuktan kalktı. Emlakçı bir hafta önce aramıştı ve dükkânın satıldığını, tapu işlemlerinden sonra gelecek hafta çarşamba günü geleceğini, bundan sonrasının aralarında anlaşmaları gerektiğini belirtmişti.
O günden beri zihninden bin bir türlü düşünce geçmişti. Evi kiraydı, dükkânı kapatırsa bir süre yetecek kadar parası vardı. Sonrası ne olacaktı? Karamsarlığa kapıldığı anlardı.
Sonra başka bir düşünce iniveriyordu. Ne olacaktı ki, yeni dükkân sahibiyle anlaşır, devam ederdi. En fazla kirayı arttırırdı… Bu anlar umutla motive olduğu anlardı…
Başka bir gün yolda yürürken ya hemen tahliye et derse ne yaparım diye düşünüyordu. Korkuya kapıldığı anlardı…
Gece uykusu kalmamıştı, doluya koyuyor olmuyor, boşa koyuyor dolmuyordu.
İki gün önce kendi kendine yarattığı ‘Kitaplara Sor’ oyununu oynamaya karar verdi. Çocukluğundan beri içinden çıkamadığı bir durum olduğundan kütüphanesinden gelişi güzel bir kitap seçer, gözü kapalı bir sayfayı açar ve parmağını bir yere koyardı. Okuduğu cümlenin kendisine bir mesaj vereceğine inanırdı. O mesaj hep gelmişti.
Mavi renkli raflara doğru yöneldi. Gözlerini kapattı, eline bir kitap aldı, gelişigüzel bir sayfada bir yere parmağını koydu. Gözünü açtığında Marcel Proust’un ‘Beklemek’ isimli kitabında elini koyduğu satırda tek. Kelime vardı. ‘Bekle…’
Kitabı yerine koydu, bir fincan kahve içmek için dükkânın önündeki ferforje sandalyeye oturdu.
Mahalle esnafı Rüya’yı çok seferdi. Karşı kaldırımdaki kuruyemişçi Hasan Rüya’yı görünce kutuları bırakarak hızlı adımlarla yanına geldi. Her zaman ayakta karşıladığı Hasan ağabeyini karşılarken bu kez yerinden kalkamadı. Buruk bir ses tonu ile selamladı.
- Hoş geldin Hasan ağabey.
- Hoş bulduk kızım. Var mı bir haber?
- Gelirler birazdan.
- Gelsinler bakalım ne olacak? Sen naptın?
- Hiççç… Bekliyorum…
-
Bekliyorum derken sesinin tonunda Marcel Prout’tan aldığı gücü hissetti. Çaresizce beklemekten bahsetmiyordu bu ses. Merak, vardı, kabul vardı, hatta biraz güven de vardı. Ama çaresizlik yoktu.
Kısa bir sessizlik oldu, Hasan ne yapacağını bilemedi, ben bir dükkâna bakayım diyerek hızlı adımlarla karşı kaldırma geçti. Rüya arkasından baktı. Gözleri tüm sokağı dolaştı. Kasap, eczane, tuhafiye, market, kırtasiyeci. Bir masaldan çıkmış gibiydi bu sokak. Ve bu masalın nasıl biteceği birkaç saate belli olacaktı. Gözlerinde belirlenen bir damla yaşa hakim oldu, Prout’u ve mesajını hatırladı. ‘Bekle.’ İçeri girince çarşamba günü tütsüsünü yakmaya karar verdi. Tarçın kokusunu içine çekti.
Tam o sırada dükkânın kapısı açıldı, altmış yaşlarında, kır saçlı, uzun boylu, sportmen görünüşlü bir bey belirdi kapıda. Rüya müşteri olabileceğini düşündü ama daha önce hiç görmemişti. Dükkanın yeni sahibi olsa emlakçı da olur yanında diye geçirdi içinden. Oysa gelen kişi yalnızdı. Rüya o an tüm yaşadıklarını unuttu, her zamanki gibi içten gülümsemesi yüzüne yayılıvermişti.
‘Hoş geldiniz? Nasıl yardımcı olabilirim?
‘Hoş bulduk, Rüya Hanım değil mi?’ cevabını duyunca gülümsemesi bir an donsa da kendini kontrol edebildi evet benim.
Ben Cevdet Atadan. Bugün bu şirin dükkânı satın aldım. Merhaba diyerek elini uzattı.
Rüya da elini uzattı, o an kemiklerindeki sızıyı tekrar hissetti. Haftalardır aklında olan düşünceler tüm bedenini bir sarmaşık gibi sardı.
Hatırlamadığı birkaç saniyenin sonunda kendini Cevdet Bey ile kapının önündeki küçük masada otururken buldu.
Cevdet Bey çok vakti olmadığını söyleyerek, çay-kahve ikramını kibarca reddetti. Rüya o an keşke bir avukatla konuşsaydım diye geçirdi içinden. O kadar şey düşünmüştü ama bunu düşünmemişti. Altı ay süre isteyeyim diye düşündü, olmazsa avukatlarımız konuşsun derdi. Bulurdu bir avukat. Bir çok müşterisi vardı. Ama bu durumda kimseye bahsetmemişti.
Cevdet Bey çok uzun kalmayacağını, bu dükkânı yatırım için aldığını, önümüzdeki bir yıl yurt dışında olacağını, bir şekilde değerlendireceğine bir yıl sonra karar vereceğini, kiranın kendisi için makul olduğunu bu şekilde devam edebileceklerini söyledikten sonra telefonunu yazan kart vizitini masaya bıraktı. Kontratın yenileme işlemleri iççin avukatının geleceğini söyledi. Rüya ne dediğini hatırlamıyordu. Tek hatırladığı Cevdet Bey’in ayrılırken içerideki konunun ne olduğunu sorduğuydu:
Rüya derin bir nefes alarak, ‘tarçın’ dedi,
Cevdet Bey, bugünün anısına bir kitap almak istiyorum ama siz seçin lütfen dedi.
Rüya hediyem olsun lütfen diyerek içeri girdi. Bu kez bilinçli olarak mavi rafa yöneldi. Aldığı kitabı Cevdet Bey’e hediye etmek üzere uzattı. Marcel Proust ..‘Beklemek’
Cevdet bey gittikten sonra kemiklerindeki sızı yerini uzun bir yol koşmuşçasına yorulmuş ama zinde bir bedene bıraktı. Evet bir yılı vardı önünde… Yatırım demişti belki de satardı, Rüya’da başka bir dükkân bulurdu. Belki de kendi satın alırdı? Yine düşünceler festivali başlamıştı. Bu kez turuncu rafa doğru yöneldi. Gözlerini kapatarak bir kitap seçti, bir sayfa açarak, parmağını koydu… Seçtiği satırda ‘istediğini elde etmek için neler mümkün? yazıyordu…
Yorumlar