top of page

Yolculuğun Ötesinde Hikayeler 2 'Neşe', 'Beyaz' ve 'An'

  • msakarcan
  • 25 Ağu
  • 5 dakikada okunur
                          'Neşe' 'Beyaz' ve 'An'
'Neşe' 'Beyaz' ve 'An'

Sabahın erken saatleriydi. Barınakta küçük kafesinde patilerini uzatmış sabah serinliğini sırtında hissetmenin tadını çıkarıyordu. Diğer köpeklerle oynamayı canı istemedi. Sırtı ağrıyordu, geçirdiği kazadan sonra kırılan arka sol patisi iyileşmemişti, halen sızlıyordu. Belki de bacağının ağrısı sırtına vuruyordu.  Rüzgârı burnundan içine çekerek uyumayı denedi. Uyudu da.

Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu. Kafeslerin arasından gelen insan sesleriyle uyandı. Ziyaretçiler geldi yine diye düşündü. Gelen ve giden ziyaretçiler. Buraya geleli neredeyse 5 ay olmuştu. Birkaç ziyaretçi kafesinin önünden geçerken göz teması kurmuşlar, pek tatlıymış gibi sevgi sözcükleri söylemişler ama kafesin önünden geçip gitmişlerdi. İlk zamanlar çok üzülüyordu, kendini birine beğendirmek için elinden gelen şirinliği yapıyordu. Ama bacağı topal olduğundan bu ilginin anlık acıma duygusundan başka bir şeye dönüşmediğini zamanla kabul etmişti. O nedenle uzun zamandır olduğu gibi bu sefer de yerinden kalkmadı, sesleri duymazlıktan geldi.


Sesler giderek kafese doğru yakınlaştı, tam olarak ne konuşulduğunu anlamıyordu ama her geçen dakika birkaç kişinin farklı ses tonlarını daha yakından duymaya başlamıştı. Derin bir iç çekti, gözlerini araladı. Barınak görevlisi iki kişiyle birlikte bir kadının kafesine doğru yaklaştığını gördü.  Evet, evet başka bir kafesle ilgilenmeden, ona doğru geliyorlardı. Heyecandan kalbinin kuyruğunda attığını hissetti. Diğer taraftan da kendini yönetmeye çalıştı: ‘Ya buradan dümdüz ilerlerse’ Bir daha hayal kırıklığına uğramak istemiyordu. Barınakta yaşamaya alışmış, hatta kabullenmişti.

İsminin Neşe olduğunu öğrendiği kumral, kısa saçlı, kadın kafesin önüne geldi. Yatmaya ve göz teması kurmamaya özen gösterdi ama kadın eğildi, gözleriyle gözlerine baktı ve bir şeyler fısıldadı. Söylediklerini anlamadı ama gördükleri kalbine değdi… Barınak da geçirdiği son gün oldu.

 

Aradan bir ay geçmişti. Neşe ile eve geldikten hemen sonra veteriner kontrolleri, aşıların tamamlanması gibi bakım işlemleri yapılmıştı.  Beyaza yakın tüyleri temizlendikten sonra daha da beyazlaşmıştı. Neşe, veteriner çıkışında ona dönmüş ve senin adın ‘Beyaz’ olsun… demişti. İlk andan beri Neşe’nin kelimelerini değil de gözlerindeki ifadeyi duyuyordu sanki. O da sevdi ‘Beyaz’ ne demek ti acaba. Merak etti. Ama ses etmedi.

Dikkat ettiği bir başka konu ise Neşe’nin aksayan bacağıyla ilgili hiçbir şey söylememesiydi. Bunu da merak etti. Ama çok da üzerinde durmadı.

Neşe çalışan ve tek başına yaşayan bir kadındı. Ofisi evine çok yakındı. Bu nedenle bir düzen kurma da zorlanmadılar. Zaten kendisi de uysal bir varlıktı. Allahtan tuvalet eğitimi vardı. Ter derdi sabah çok erken tuvalete çıkmaya alışmasıydı. Eğer saatini kaçırırsa kaçırıveriyordu ve çok utanıyordu. Neşe ile bu konuda bir düzen kurmakta zorlanmadılar. Neşe çok erken kalkıyordu ofise gitmeden önce bir saate yakın yürüyüş yapıyordu. Beyaz da artık Neşe’nin bu programına dahil olmuştu. Akşamları da buna benzer bir yürüyüş programları vardı. Gün içinde bazen eve uğruyor ve Beyaz’ı kısa süre de olsa dışarı çıkarıyordu.

Ama hiç oyun oynamıyorlardı. Halinden şikayetçi değildi ama henüz 3 yaşında bir Labrador olarak canı oyun oynamayı çok istiyordu. Keşke Neşe oyun oynamayı sevseydi…

Adı Neşe idi ama kendisi çok ciddi ve programlıydı. Her zaman yetiştirmesi gereken bir şey oluyordu ya da bir yere yetişmek zorundaydı sanki.  Kafası sürekli dolu gibiydi.

İlişkilerinde karşılıklı bir güven vardı ama ‘Neşe’ yoktu. Zaman zaman kendisini sadece bakım vermek üzere evlat edindiğini düşündü. İlk zamanlar Neşe Beyaz’la fazla konuşmazdı. Fazla dokunmazdı da. Ama Beyaz’ın her ihtiyacını eksiksiz karşılardı. Maması en kaliteli mamaydı, suyu her zaman temiz olurdu. Sağlıkla ilgili bakımları hiç aksatılmazdı. Ama işte ‘Neşe’ yoktu…

Beyaz ve Neşe’nin hayatları iki kişilik bir hayattı. Evlerine çok gelen giden olmaz, Neşe iş yeri dışında kalan zamanları çoğunlukla evde geçirirdi. Beyaz’ın da arkadaşı yoktu. Bazen veterinere giderken arabayla park yakınından geçerken, köpeklerin birlikte oynadıklarını görürdü. Heves ederdi. Ama yine de sesini çıkarmazdı.

Bir hafta sonu beklenmedik bir gelişme oldu ve Neşe’nin iki kız arkadaşı evlerine ziyarete geldiler. Beyaz çok sevindiyse de Neşe’nin tepkisini bilemediğinden köşesinden kalkmadı. Konuştuklarından anladığı kadarı ile diğerleri de köpek sahibiydi. Bir tanesi yanına doğru geldi, eğildi ve Beyaz’ın başını okşadı. Beyaz barınakta Neşe’yi gördüğü anda ki duygusunu yeniden hissetti. Kalbi kuyruğunda atıyordu sanki. Bu kez kuyruğunu keyifle sallamaya başladı. Kadın sevmeye devam ederken, çocuksu sesler çıkararak Beyaz’ı oyuna davet ediyordu. O an Neşe’ye takıldı gözü. Ama bu anı da kaçırmak istemiyordu. Neşe hayretle arkadaşıyla Beyaz arasında olanları seyrediyordu. Neredeyse bir yıla yakın zamandır birliktelerdi ama Beyaz’la bu şekilde geçirdikleri bir an bile gelmemişti aklına.

Beyaz ve misafiri plastik küçük su şişesini top yaparak o gece doya doya oynadılar. Hayatında geçirdiği en mutlu anlardan biriydi. Kalbini kuyruğunda sallıyordu adeta. Neşe’ye takıldı gözü, diğer misafirle bir şey konuşurken bir yandan da bilgisayarında bir şeyler yapıyordu. Şaşırmadı. İşiyle ilgili bir şey yetiştiriyor her halde diye düşündü.

Gece ilerlediğinde misafirlerini Neşe ile birlikte apartmanın bahçesinde kadar geçirdiler. Neşe asansöre binerken Beyaz’ın başını okşadı. Beyaz kalbini kuyruğunda hissetti.

 

Aradan birkaç gün geçmişti ki Neşe bir akşam eve elinde bir poşetle geldi. Beyaz’ın yatağının önüne oturup içindekileri teker teker çıkarttı. 2 tane farklı büyüklükte top, bir de sallanan bir oyuncak vardı.

Neşe barınakta ilk karşılaştıkları gün gibi gözlerinin içine baktı. Birlikte öğreneceğiz Beyaz var mısın? dedi.  Ne dediğini anlamadı ama başını Neşe’nin bacağına dayadı, Neşe elini Beyaz’ın başına koydu.

O geceden sonra her gün sabah erken saatlerde parka gitmeye başladılar. Arkadaş yoktu ama ‘Neşe’ vardı.

Birlikteliklerinde bir yılı aşkın bir zaman geçmişti. Bir gece yine iki arkadaşı geldi eve. Birini hemen tanıdı Beyaz. Bu kez kapıda karşıladı, kuyruğunu sallayarak, yüzünde keyifli bir gülümsemeyle.  Bu kez o kadar oynamadılar ama Beyaz bütün gece bu üçlüyü tamamlayan dördüncü varlık olduğunu hissetti.

Yemek sofrasında konuşmaları dinledi. Arkadaşı Neşe’ye sordu: Bu bir yılda en çok ne öğrendin Beyaz’dan?

Neşe, neşeyle cevap verdi.

‘Anda kalmanın ne demek olduğunu?’

‘Nasıl yani?’

‘Geçen gelişinizden sonra Beyaz’ı gözlemlemediğimi düşündüm. Güçlü bir bağımız var ama sanki bir şey eksikti. Arka ayağının aksak olmasından dolayı oyun oynayabileceğini düşünmemiştim. Oyun oynarken gözlerinin iç gülüyordu. Sonra uyurken seyrettim onu. Öyle derin uyuduğunu anlar oluyor ki, ama bir yerden tetiklendiğinde belki bir ses, belki bir koku… Anında uykuyu bitirip kulakları dikiyor havaya ve ne olduğunu çözmeye odaklanıyor… Park dönüşlerinde eve girdiğimiz anda da yerine geçip, köşe yatığı moduna dönüyor. Parkta hareketli evde adeta bir süs köpeği.

Dokunmaya başladım Beyaz’a. Koltuğa da çıkıyor artık. Koltukta kendini öyle bir bırakışı var ki, sırt üstü meğer en güvenli anlarda yaparmış böyle, koşulsuzca… Hadi yatağa dedim mi, yatak moduna giriyor. Yani zihni, bedeni, duygusu hangi anı yaşıyorsa tamamen zihninde, bedeninde, duygusunda yaşıyor. Hiçbir şeye tutunmadan, zorlamadan, zorlanmadan. Bu da güveni getiriyor. Ama kendini de biliyor. Mesela arka ayağını zorlayacak hareketler yapmıyor.

 

Beyaz’ın üçüncü eviyim ben. İlki yurtdışına yerleşeceklermiş, arkadaşlarına vermişler. Onlar da geçirdiği kazadan sonra ayağı aksak kalınca veterinere terk etmişler. Veteriner bir süre misafir etmiş, sahiplendirmeye çalışmış ama başaramayınca mecbur barınağa vermiş.

 

Bu hikâye bende olsa terapistten çıkmazdım herhalde. Beyaz’dan geçmişin yüklerini taşımamayı öğrendim, bu beni hafifletti. Beyaz’dan ne yapıyorsam tüm benliğimle ona odaklanmayı öğrendim. Bu beni büyüttü.  Ama Beyaz’dan en çok ‘Neşe’yi öğrendim. Daha çok başındayım sanki. Dayanıklı olmak demek esnemek demekmiş özünde bunu öğrendim.

 

Neşe’nin sözü bittiğinde arkadaşı şefkatle Neşe’ye bakıyordu. Beyaz ne konuşulduğunu anlamadı ama Neşe’nin kendisinde bahsettiğini hissetti. Masaya doğru yaklaştı, her zaman yaptığı bir hareket değildi. Neşe itiraz etmedi. Başını Neşe’nin dizine dayadı. Neşe avucunu Beyaz’ın başına koydu.

O sıcacık an… İkisinin de kalbine işledi.

 

 

 

Yorumlar


bottom of page